Hareket, günlük hayatın belirleyici unsurlarının başında geliyor. Varoluşunun farkına vardığı ilk günden beri hareket halinde olan insanoğlu, bu eylem için önceleri yalnızca kendi eklemlerine güveniyordu. Fakat zaman içerisinde artan ihtiyaçların, teknik gelişmelerin önünü açması ile ulaşım araçları de gün geçtikçe çeşitlendi ve bugünkü siluetine büründü.
Yaşanan teknik gelişmeler ise insanoğluna yeni ufuklar açarken, yeni ufuklar ile beraber yeni ihtiyaçlar da ortaya çıktı. Ulaşım tarihinin oluşturduğu tüm bu devinim içerisinde değişmeyen tek şey ise insanın hareket etmeye duyduğu arzu ve bu arzuyu manifesto eden yeni araçlar geliştirme kabiliyeti oldu. Bize önce tekerleği daha sonra da otomobili kazandıran ulaşım arzusu; daha büyük ihtiyaçlar için de demir yollarını ve deniz araçlarını kullanımımıza sundu.
Ulaşım araçlarının bugün geldiği noktaya baktığımızda ise artık küçük vasıtaların da insanları büyük hayallere ulaştırabildiğini görüyoruz. Gerçekten de, ulaşımın özgürlük anlamına geldiği bir dünyada, artan trafik ve çarpık kentleşme karşısında esnek çözümlere duyulan ilgi günden güne artarken, küçük ölçekli araçlar da en az büyük ağabeyleri kadar rağbet görmeye başladı. Bu trendin başını çekmek ise ulaşım ağının en küçük ferdi olan elektrikli scooterlara düştü…
Önceleri yalnızca eğlence odaklı olan ve bizleri sahil kenarlarında keyifli gezilere çıkartan bu araçlar, zaman içerisinde mikro-mobilite kavramına yeni bir soluk da kazandırdı. Artan nüfusun oluşturduğu ulaşım çıkmazına modüler bir çözüm sağlayan e-scooterlar, bu yönü ile tüketicilere kısa bir sure öncesine kadar akıllarında dahi olmayan bir tercih opsiyonu sunmaya başladı. Akıllı telefon uygulamaları ile entegre edilen anlık kiralama opsiyonu ise bir yandan e-scooterların yaygınlaşmasında önemli bir rol oynarken, diğer yandan da kullanıcı dostu teknolojilerin ulaşım alanındaki önemini gözler önüne seriyor. Özellikle sıkışık trafikte hareket avantajı sağlayan bu araçların, son dönemde taksilere ve hatta toplu taşıma araçlarına bile alternatif olabildiğini gözlemliyoruz.
Elbette, kullanım sıklığında yaşanan bu artış birtakım zorlukları da beraberinde getirdi ve kapılarının önünde her gün yeni bir e-scooter görmeye başlayan kanun koyucular, dünyanın farklı ülkelerinde bu alanı regüle etmeye başladı. Meselenin hukuki boyutuna baktığımızda ise hakkında pek çok yazı kaleme aldığımız akıllı mobilite kavramının burada da ön planda olduğunu görüyoruz.
Avrupa Birliği gündemini bir süredir meşgul eden “Yeşil Anlaşma” (Green Deal) çerçevesinde hız kazanan regülatif yeniliklerden okyanusun öteki kıyısında Kaliforniya eyaleti tarafından elektrikli araç üreticilerine verilen teşviklere kadar her gün yeni bir havadis ile karşılaştığımız bugünlerde; bir yenilik de ülkemizden geldi.
Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın (“Bakanlık”), 13 Eylül 2020 tarihinde elektrikli bisiklet ve e-scooter gibi mikro mobilite araçlarına ilişkin uzun zamandır beklenen taslak yönetmeliği duyurması ile başlayan süreçte, mikro mobilite düzenlemelerine açılan kapı da aralanmış oldu. Ulaşım altyapıları ve temiz enerji alanlarında tecrübe sahibi hukukçular olarak bizler de bu sürece katkı sağlamak amacıyla kapının ardındaki gelişmeleri ve bunlara zemin hazırlayan süreçleri ele aldık.
Türkiye’de son dönem mikro mobilite gelişmeleri
Yediden yetmişe herkesin keyifle kullandığı Martı, 2019 yılı bahar aylarında İstanbul trafiğine çıkmıştı. Türkiye’deki ilk e-scooter girişimlerinden biri olan Martı Tech, ilerleyen zamanlarda yerli scooter’larını Ankara, Bodrum, Kocaeli, İzmir gibi birçok şehirde kullanıma sundu. Sektöre duyulan ilginin artmasına paralel olarak Martı’ya rakip şirketlerin de kolları sıvamasıyla birlikte geçtiğimiz aylarda e-scooter kullanıcılarının faydalandığı fiyat rekabetlerine şahit olduk. Bu kapsamda adını duyduğumuz şirketlerin başında ise BinBin, Hergele Electric Scooters, MOBI, Palm Tech, HOP! Scooters, DUCKT, Kumru Scooter, ETKU gibi start-up’lar geliyor.
Türkiye’de mobilite girişimleri şimdiye kadar 14.5 milyon dolar civarında yatırımın yapıldığı bir alan. Bu kapsamda ülkemizde kullanılan e-scooter sayısı ise 35 bin. Bakanlığın duyurusunda paylaştığı verilere göre yalnızca Türkiye’de değil, dünyada da mevcut durumda 4.6 milyon adet olarak hesaplanan e-scooter sayısının 2024’e kadar 6 katına çıkacağı öngörülüyor.
Mevzuat düzenlemesini gerektiren durumlara bir göz atalım…
Ülkemizde henüz çok yeni olan bu sektöre ilişkin altyapı eksikliği, kullanıcıların kullanım bilgisi yetersizliği ve şirketlerin çekinceleri mikro mobilite sistemlerine yönelik standart oluşturma ihtiyacına dikkat çekmekteydi. Temiz enerji kullanımı, hava kirliliğin azaltılması, altyapı ve trafik güvenliği ile iç içe olan mikro mobilite sistemlerinin entegrasyonu bakımından önem arz eden öngörülebilirlik unsuru, taslak düzenlemelere duyulan ilgiyi de arttırmıştı. Ulaşım alanına ilgi duyan girişimciler ile bu alanda tecrübe sahibi yatırımcıların teşvik edilmesi ve piyasadaki rekabet unsurunun kuvvetlendirilmesi, taslak düzenlemelerden beklenen faydaların başında gelmekteydi.
Özellikle e-scooter kullanımının yönelik talebin artması ile cazibe kazanan bu sektör, konjonktürdeki değişiklikler ile yeni oyunculara ev sahipliği yapmaya başlamıştı. Hal böyle olunca, gerek yatırımcı ve girişimci perspektifinden gerekse de kullanıcı ve yaya emniyeti perspektifinden düzenlemelerin önemi sıklıkla tartışılmaya başlamıştı. Yerli şirketlerin yanı sıra dünya çapında faaliyet gösteren Lime ve Bird gibi firmaların, mevzuat ve öngörülebilirlik eksikliğinden ötürü Türkiye pazarına girmekten vazgeçtiklerine yönelik havadisler de düzenleme ihtiyacına dikkati çeken faktörler arasında yer aldı.
Tüm bu gelişmeler ışığında, Ağustos ayının sonuna doğru Bakanlık tarafından mikro mobilite sistemlerine standart getirilmesi için sektör paydaşlarının da katılımı ile Mikro Hareketlilik Odak Toplantısı’nın düzenleneceği duyuruldu. Düzenleme ihtiyacını karşılamaya yönelik atılan bir adım olan bu toplantının odak noktasında ise “mobilite, lojistik ve dijitalleşme” bulunmaktaydı. Sektörün ihtiyaçlarının ele alındığı bu sürecin gündeminde ise yatırımcıların ve yatırımların güçlendirilmesi için standardizasyonun gerekliliği; hız sınırı, yaş sınırı, dijital ehliyet gibi konularda düzenlemeler yapılması ve belediyeler ile merkezi yönetim arasında koordine edilecek bir veri paylaşım sistemi üzerinden veri havuzu oluşturma çalışmaları yer almaktaydı.
Taslak yönetmelikten üç elma düştü!
E-Scooter İşletmeciliği Yönetmeliği’ne ilişkin Bakanlık cephesinden gelen açıklamalara baktığımızda, temel düzenleme alanlarını üç başlık altında toplayabileceğimizi görmekteyiz; (i) emniyet önlemleri, (ii) lisanslama ve (iii) kullanım planlaması. Bu üç konuya ilişkin satır başlarına baktığımızda ise aşağıdaki ilk belirlemelerin aşağıdakileri içerdiğini görmekteyiz:
- Emniyet önlemlerinin başında e-scooter’lar için azami hız sınırının 18 km/saat olarak belirlenmesi geliyor. Ayrıca, scooter’ların şehirlerarası yollar ve azami hız sınırının 50 km/saat üzerinde olan karayollarında kullanılmaması öngörülüyor. Kullanıcılar bakımından birden fazla kişinin aynı anda kullanımının önlenmesi; kask, dizlik, reflektör ve ceket gibi koruyucu ekipman kullanımı teşvik edilmesi ve ehliyet şartlarının getirilmesi konuları düzenleniyor.
- İkinci olarak, e-scooter sektöründe faaliyet gösterecek işletmelerin e-devletten faaliyet izin belgesi almaları gerekecek. Belgenin alınması için minimum 500 bin TL sermaye, en az 2 bin adet e-scooter ve mobil uygulama sahibi olma ve sunucuların Türkiye’de bulunması şartları aranıyor. Ardından piyasada faaliyet gösterecek şirketlerin e-scooter’lar için Ulaşım Koordinasyon Merkezi ya da İl Trafik Komisyonu’na müracaat ederek kullanım izni almaları gerekiyor.
- Son olarak her şehirde toplu taşıma araçları ile entegre olacak şekilde kullanım planlaması ve çağrı merkezi/mobil uygulamalar üzerinden kullanıcılara destek sağlanması konuları ele alınırken yerli yazılım ve donanım kullanılmasını teşvik edilmesi kapsamında yerli ürün kullanan firmalara kolaylık sağlanması da gündeme getiriliyor.
Sonrasında neler oldu?
Taslak yönetmeliğin haberini aldıktan kısa süre sonra, yasal altyapının da yavaş yavaş gelişim gösterdiğini görüyoruz. Nitekim 12 Ekim 2020 tarihinde, Çevre Komisyonu tarafından TBMM’ye sunulan kanun teklifi ile aşağıdaki konulara ilişkin düzenlemeler ufukta belirmeye başladı:
- 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nda yer alan bisiklet yolu tanımının, elektrikli “skuter”lerin (Türkiye’de artık böyle anılıyor!) kullanıma açık olacak şekilde yeniden düzenlenmesi,
- “Nedir bu elektrikli skuter?” diyenler için bir de tanım hükmünün eklenmesi,
- E-skuter kullanımının minimum 15 yaşını doldurmuş olma şartına bağlanması,
- Sağa ve sola dönüşlerde bisiklet yolu kullananlara öncelik tanınması zorunluluğunun getirilmesi,
- E-skuterlerin taşıt yolunda sürülmesi yasağı ile yük ve yolcu taşıma yasağının getirilmesi,
- Daha önce öngörüldüğü şekilde e-skuterlerin otoyol, şehirlerarası karayolları ve azami hız sınırı 50km/s üzerinde olan karayollarında kullanımının yasaklanması,
- E-skuter kiralayan firmalardan alınacak işgal harcı bedelinin en az tarife üzerinden hesaplanmasının öngörülmesi.
Bunlarla da sınırlı olmayan kanun teklifinde, e-skuter park ve şarj istasyonları hazırlıklarının da Büyükşehir Belediyelerinin görevleri arasına alınmış olduğunu görüyoruz. E-skuterler ulaşım alışkanlıklarımızı; yeni mevzuatlar ise e-skuterleri şekillendire dursun, mikro mobilite alanı daha uzunca bir süre gündemi meşgul edeceğe benziyor. Gelişmeler için takipte kalın…