Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Menemen Minibüsçüler Odası Kararı

İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun (“İYUK”) md. 31 uyarınca “davanın ihbarının” Danıştay, mahkeme veya hâkim tarafından re’sen yapılacağına ilişkin düzenleme ile “davaya katılma” hususunda Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na (“HMK”) yapılan atfa ilişkin düzenleme, mahiyetleri itibariyle esasen, Anayasa’nın 36 ncı maddesi ile güvence altına alınan “adil yargılanma hakkı” ile bu hakkın bir unsuru olan “hukuki dinlenilme hakkını” sağlamaya hizmet eden düzenlemelerdir. Bununla birlikte, davadan menfaati olan üçüncü kişinin davaya katılmasının sağlanması ayrıca, uyuşmazlığın daha iyi açıklanmasına ve usul ekonomisine de hizmet edecektir.[1]

Uygulamada ve doktrinde her ne kadar idari yargıda davanın ihbarı ve davaya katılma konularında birtakım çelişkili görüşler olsa da, bu konuda uygulamaya ışık tutması açısından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (“AİHM”) Menemen Minibüsçüler Odası vs. Türkiye kararı[2] son derece ehemmiyet arz etmektedir.

Karara konu olaylar özetle aşağıda belirtildiği şekilde gelişmiştir:

Menemen Minibüsçüler Odası (“Oda”) İzmir Valiliği’nden (“Valilik”) bir güzergâh izin belgesi almıştır. Ancak, Menemen Yolcu Otobüsleri Motorlu Taşıtlar Kooperatifi (“Kooperatif”) Oda’nın izninin yasal olmadığı gerekçesiyle İzmir İdare Mahkeme’sinde (Mahkeme) iptal davası açmış ve Mahkeme Valilik tarafından verilen izni iptal etmiştir. Akabinde, Valilik mezkûr iptal kararını temyiz etmiştir. Danıştay, Oda’nın müdahillik talebini kabul etmiş ve fakat ilk derece mahkemesinin iptal kararını onamıştır.

Oda’nın aldığı ikinci bir izne karşı da tekrar iptal davası açan Kooperatif bu işlemi de iptal ettirmiş ve bunun üzerine Valilik Oda’dan taşıma faaliyetlerine son vermesini istemiştir. Nihayet, karara itiraz edilmediğinden iptal kararı kesinleşmiştir.

Oda AİHM’ye başvurarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi md. 6 f.1’in ihlal edilmesi suretiyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. İddiayı kabul edilebilir gören AİHM konuyu esastan incelemiştir.

AİHM 09 Aralık 2008 tarihli kararında, uyuşmazlığın esas itibariyle, İYUK md. 31’in uygulanması hususundaki yorum farklılığından kaynaklandığını, AİHM’in her ne kadar iç hukuk uygulamalarına ilişkin olarak ulusal mahkemelerin yerine değerlendirme yetkisi olmasa da ulusal kanunların yorumlanma şeklinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (“AİHS”) uygun olup olmadığının kontrolü ile sınırlı bir görevi bulunduğunu belirtmiştir.[3] Bununla birlikte, İYUK md.31’in yorumlanma şekli doğrudan doğruya ilgilinin mahkemeye erişim hakkını etkilediğinden AİHM’nin İYUK md. 31’i ele almakla yükümlüğü olduğunu ifade etmiştir.[4] İYUK md. 31’de hâkimin ilgililere açılan davayı re’sen bildirmesi gerektiği düzenlendiği göz önüne alındığında, somut olayla ulusal mahkemenin Oda’yı dava hakkında bilgilendirmediği, Oda’nın davaya ancak temyiz safhasında müdahil olabildiği ve davanın esas hâkimi karşısında kendisini savunma imkanının bulunmadığı bir diğer ifade ile, temyiz aşamasında ancak sınırlı bir şekilde savunma imkanının olabileceğinin altını çizen AİHM, ikinci davada ise, Oda’nın tamamen davanın dışında bırakıldığına dikkat çekmiştir.[5] Tüm bu belirtilen hususların değerlendirilmesi neticesinde AİHM, ulusal mahkemenin İYUK md.31.’de belirtilen usul hükümlerine uygun davranmaması nedeniyle Oda’nın mahkemeye erişim hakkının sınırlanması suretiyle AİHS md. 6 f.1’de düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır.[6]

Yukarıda özetlemiş olduğumuz Menemen Minibüsçüler Odası kararı göz önüne alındığında, AİHM’in İYUK md. 31 uyarınca davanın hâkim tarafından ilgili üçüncü kişiye davaya katılma imkânı sağlamak üzere ihbar edilmemesinin herhangi bir tereddütte yer vermeyecek şekilde AİHS md. 6 f.1’de düzenlenen adil yargılanma hakkının ve hak arama özgürlüğünün ihlali olarak nitelendirildiği görülmektedir.

Sonuç olarak, İYUK md. 31’de yer alan ve anılan mahkeme kararlarıyla da yorumlanan adil yargılanma hakkının uygulanabilmesi ve etkili olarak hayata geçirilmesi adına, hak arama özgürlüğü ve mahkemeye erişim hakkının, idari eylem ve işlemden doğrudan etkilenen kişiler açısından da temin edilmesinin bir gereklilik olarak zuhur etmektedir.

[1] Tosun, Mehmet; Tan, Emre: “İdari Yargıda Davaya Müdahale” s. 5 vd.

[2] https://hudoc.echr.coe.int/eng#{%22itemid%22:[%22001-124047%22]}

[3] AİHM 09 Aralık 2008 tarihli Menemen Minibüsçüler Odası vs. Türkiye kararı, s.4 Türkçe versiyon.

[4] İbid.

[5] İbid.

[6] İbid. s.5

Şimdi kayıt olun
Son blog yazılarımızı e-posta ile alın.
Ilker Fatih Kıl

Ilker Fatih Kıl

İlker Fatih Kıl firmamızda kıdemli danışman olarak görev almaktadır. Ağırlıklı olarak enerji, doğal kaynaklar ve maden sektörlerinde regülasyonlar, kamu politikaları, ticaret, WTO, gümrük, çevre ve doğal kaynaklar, dava ve uyuşmazlık çözümü ile birleşme ve devralma alanlarında danışmanlık vermektedir. Firmamıza katılmadan önce Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nda görev yapan İlker Fatih, Türk ve çok uluslu firmalara ve enerji piyasasında faaliyet gösteren firmalara ve kişilere, özellikle küreselleşme ve temel stratejiler (enerji güvenliği), mevzuata aykırılıkların tespiti halinde idari yaptırım uygulama, denetim ve idari yaptırımlara ilişkin çeşitli eğitim faaliyetleri ve enerji sektörüne ilişkin ikincil mevzuat hazırlama çalışmaları, rekabet hukuku, uluslararası küresel enerji güvenliği, enerji politikaları, uluslararası ticaret hukuku, petrol ve doğalgaz hukuku, doğal kaynaklar hukuku, uluslararası ticari işlemler hukuku ve sözleşmeler hukuku konularında destek sağlamaktadır. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 2002 yılında mezun olmuş, Pennstate University, Dickinson School of Law, State College’da yüksek lisansını 2013 yılında tamamlamıştır. Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde doktora çalışmalarına devam etmekte olan İlker Fatih akıcı olarak İngilizce konuşmaktadır.

Tam biyografi