(Dilerseniz bu yazıyı aşağıda podcast formatında dinleyebilirsiniz.)
Avrupa Komisyonu, AB çelik sektörünü global kapasite fazlalığının yarattığı haksız rekabet baskılarından korumak amacıyla yeni bir teklif yayımlıyor. Teklif, 2026 Haziran’da bitecek mevcut koruma önlemlerinin ardından devreye giriyor; tarife muaf yıllık kotayı 18,3 milyon tona indiriyor, kotanın aşımında ek vergiyi %50’ye çıkarıyor ve “Melt & Pour” adı verilen bir yöntem ile üretim yerinin izlenmesini zorunlu kılıyor.
Teklif, sanayiyi ve istihdamı korurken yeşil dönüşümü hızlandırmayı ve pazarı üçüncü ülke kaynaklı baskılara karşı güçlendirmeyi hedefliyor. Bu yazımızda, yeni çerçevenin getirdiklerini, yasama takvimini ve Türkiye açısından ihracat, menşe ispatı ve kota uygulamalarına etkilerini inceliyoruz.
Avrupa Komisyonu AB Çelik Piyasasında Global Kapasite Fazlalığının Etkilerine Nasıl Müdahale Etmeyi Planlıyor?
Teklif, AB Çelik ve Metal Eylem Planı’nda (EU Steel and Metal Action Plan) yer alan taahhütlerin bir parçası olup, açık ticaret ilkesini korurken global ortaklarla kapasite fazlalığına karşı iş birliğini güçlendirmeyi amaçlıyor. Henüz taslak aşamasında olmakla birlikte, teklif mevcut çelik koruma önlemlerinin (safeguard measures) Haziran 2026’da sona ermesinin ardından uygulanacak “post-safeguard rejimi”nin genel çerçevesini çiziyor.
Henüz taslak aşamasında olmasına rağmen, bu girişim AB’nin çelik sektörüne yönelik ticaret politikasının geleceğine dair güçlü sinyaller veriyor. Bu nedenle ihracatçılar, üreticiler, ticaretçiler ve sektör dernekleri açısından olası etkilerin erken değerlendirilmesi büyük önem taşıyor. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen durumu şu ifadeler ile açıklıyor:
“Global kapasite fazlalığı sanayimize zarar veriyor. Harekete geçmeliyiz. Komisyon, sanayiyle birlikte iyi istihdamı korumak ve yaratmak, Üye Devletler ve global ortaklarla —WTO düzeyinde dahil olmak üzere— uzun vadeli çözümler bulmak için çalışmaya devam edecek.”
Teklif hangi konuları içeriyor?
Komisyon’un teklifi, AB çelik pazarını korumayı hedefleyen bir dizi yeni tedbir içeriyor. İlk olarak, tarife muaf ithalat kotaları yıllık 18,3 milyon ton olarak belirleniyor. Bu miktar, 2024 yılına göre yaklaşık %47 oranında bir azalmayı ifade ediyor. Kotaların aşıldığı durumlarda ise mevcut %25 oranındaki ek vergi, %50’ye çıkarılıyor.
Ayrıca “Melt & Pour” adı verilen yeni bir izlenebilirlik şartı getirilerek, çeliğin eriltildiği ve döküldüğü yerin tespiti zorunlu hale getiriliyor. Bu uygulama, kota dışı ithalatın veya menşe değiştirerek yapılan kaçak girişlerin önlenmesini hedefliyor.
Teklifin kapsamında kimler var?
Yeni düzenleme, Haziran 2026’da süresi dolacak mevcut çelik koruma önlemlerinin yerini alacak. Komisyon, teklifinin hazırlanması sürecinde AB üyesi ülkeler, sektör temsilcileri, Avrupa Parlamentosu üyeleri ve işçi örgütlerinin taleplerini dikkate aldı. Amaç, AB çelik sanayisine güçlü ve kalıcı koruma sağlayarak istihdamı korumak ve sektörün karbonsuzlaşma (decarbonisation) sürecini desteklemek.
Norveç, İzlanda ve Lihtenştayn gibi Avrupa Ekonomik Alanı (EEA) üyeleri bu uygulamalardan muaf tutulacak. Güvenlik nedeniyle özel konumda bulunan bazı aday ülkeler (örneğin Ukrayna) için ise ayrı değerlendirmeler yapılabileceği ifade ediliyor.
Komisyon bu adımı neden atıyor?
Çelik, savunma dahil olmak üzere stratejik öneme sahip birçok sektörde kullanıldığı için AB ekonomisinin temel bir bileşenidir. AB çelik sanayii, dünyanın en büyük üçüncü çelik üreticisi olup doğrudan yaklaşık 300.000 kişiye, dolaylı olarak ise 2,5 milyon kişiye istihdam sağlıyor.
AB çelik sanayisinin, küresel kapasite fazlalığının yarattığı baskılar nedeniyle ciddi zorluklarla karşı karşıya kaldığı belirtiliyor. Küresel çelik üretim kapasitesi, AB’nin yıllık çelik tüketiminin beş katından fazladır (AB’nin yıllık çelik tüketimi 620 milyon ton olup, bu rakamın 2027’ye kadar 721 milyon tona ulaşması bekleniyor).
Artan kapasite fazlalığı, ithalat hacimlerinin yükselmesi ve üçüncü ülke pazarlarının kapanması, sektör üzerindeki baskıyı artırıyor. Buna ek olarak, diğer ülkelerde artan ticaret kısıtlamaları AB’de yüksek enerji ve üretim maliyetleri ile iç talepteki azalma, sanayinin küresel rekabet gücünü zayıflatıyor; karbon azaltım yatırımlarını ve uzun vadeli sürdürülebilirliği tehdit ediyor.
AB çelik sektörü, 2007 yılından bu yana yaklaşık 65 milyon ton üretim kapasitesi kaybetmiştir. 2024 itibarıyla kapasite kullanım oranı %67’ye gerilemiş (sağlıklı oran %80 civarındadır) ve aynı dönemde 9.000 ila 100.000 arasında istihdam kaybı yaşanıyor. Sektör 2024 yılında tarihinin en yüksek finansal kayıplarını kaydediyor.
Bu zorluklar doğrultusunda Komisyon, Mart 2025 tarihli Çelik ve Metal Eylem Planı (SMAP) kapsamında yeni bir çelik tedbir paketi hazırlama niyetini açıklamış ve Başkan von der Leyen, Avrupa Birliği’nin Durumu (SOTEU) konuşmasında AB çelik sektörünün korunmasına yönelik taahhüdünü yinelediği görülüyor.
Söz konusu teklif, ekonomik analizlere ve yaz aylarında sektör paydaşlarıyla yürütülen hedefli bir istişare sürecine dayanıyor.

Süreçte bundan sonra ne olacak?
Komisyon’un teklifi, Avrupa Parlamentosu ve Konsey tarafından olağan yasama süreci kapsamında değerlendirileceği öngörülüyor.
Müzakerelerin ardından, Konsey Kararı oy çokluğu ile kabul edilmesi halinde, Komisyon üçüncü ülkelerle müzakerelere başlayabilecek konuma geliyor. Düzenlemenin Konsey ve Parlamento tarafından kabul edilmesinin ardından, tedbir, Haziran 2026’da mevcut çelik koruma önlemi sona erdiğinde yürürlüğe giriyor olacak. Komisyon’un hedefi, AB çelik sektörüne kesintisiz koruma sağlamak ve mevcut safeguard rejiminden yeni sisteme sorunsuz bir geçiş yapmaktır.
Türkiye açısından ne anlama geliyor?
Türkiye, AB’nin en önemli çelik tedarikçileri arasında yer aldığı için bu teklif Türk üreticiler açısından doğrudan sonuçlar doğurabilir. Kota tahsis yöntemleri, geçmiş ihracat performansı ve üretim zincirinin şeffaflığı gibi kriterler Türkiye’nin pozisyonunu etkileyeceği kanaatindeyiz.
“Melt & Pour” şartı, Türkiye’den AB’ye ihracat yapan firmaların üretim süreçlerini daha ayrıntılı biçimde belgelemelerini gerektiriyor. Bu durum, özellikle ihracat izinleri ve menşe ispatı süreçlerinde yeni idari yükler doğurabilir. Ayrıca, kota tahsislerinde Türkiye’nin payını koruyabilmesi için hem AB nezdinde hem de WTO düzeyinde diplomatik girişimler önem kazanıyor.
Sonuç
Taslak, Türkiye’nin AB çelik pazarındaki konumunu doğrudan etkiliyor. Düşen kota ve aşımda %50 ek vergi, Türk üreticilerin payı için rekabeti sertleştiriyor; “eritme-dökme” (Melt & Pour) şartı ise sıcak metalin nerede eritildiği ve döküldüğünü kanıtlayan kayıtları zorunlu kılıyor. Bu, yerli çelikhaneden çıkan ürünlerin avantajını öne çıkarırken, ithal yarı mamulle yapılan işlemlerde menşe ve izlenebilirlik hatası nedeniyle sınırda gecikme, ek maliyet ve itibar riski doğuruyor.
Şirketler için üç acil başlık öne çıkıyor: (i) tedarik zincirinde uçtan uca izlenebilirlik ve menşe dosyalarının dijitalleştirilmesi, (ii) kota yönetimi ve fiyatlandırmada aşım/vergi ve gecikme riskini yansıtan sözleşme hükümleri, (iii) Brüksel ve üye ülkelerde kota tahsis metodolojisine ilişkin savunuculuk (özellikle geçmiş performans ve şeffaflık kriterlerinin Türkiye lehine korunması). Kısacası bu dosya, sadece bir ticaret önlemi değil; Türkiye’nin AB’de sürdürülebilir pazar payı, yatırım planları ve çelikte dönüşüm yol haritası için stratejik bir eşik.