Avrupa Birliği’nin kamu ihale hukukumuza bakışı

Birkaç gün önce, AB tarafından yayımlanmış olan Türkiye Ülke Raporu (Rapor) genel anlamda son yıllarda AB tarafından yayımlanmış en eleştirel rapor olarak nitelendirilmektedir. Hakikaten, Raporda Türkiye’nin Avrupa’dan uzaklaşmasından ve temel hak ve özgürlükler ile hukukun üstünlüğünden dem vurulduğu göz önüne alındığında, Rapor hakındaki nitelendirmenin pek de haksız olmadığı görülmektedir. Bu yönüyle Rapor akıllara Nefi’nin siham-ı kazasını[1] getirmektedir. Biz, rapordaki eleştirileri mümkün mertebe faydacı bir bakış açısıyla ele alarak ne surette ülkemizin gelişimine katkı sağlayabiliriz diye düşünmekten kendimizi alıkoyamıyoruz. Gerektiğinde şapkayı önümüze koyup düşünmekten da kaçınmamamız gerektiğine ne şüphe.

Raporda yer alan diğer meseleleri bir kenara bırakarak, Avrupa Birliği’nin ülkemizdeki kamu ihale sistemini ne şekilde ele aldıklarına ve nasıl değerlendirdiklerine kısaca bir bir göz atalım.   Zira, gerek sermayenin dağıtımında oynadığı rol gerekse kamu maliye politikalarının önemli bir aracı olması münasebetiyle kamu ihale rejimi, üzerinde ehemniyetle durulması gereken son derece önemli bir mevzudur. Raporda da konunun önemine ithafen, Türkiye’de kamu ihale piyasası gayri safi yurtiçi hasılanın 2016 yılı itibariyle % 6’sına tekabül ettiği  (%7.1 2015) belirtilmiştir.

Raporda, geride kalan yılda ülkemizin kamu ihale rejiminde kayda değer  gelişmenin olmadığı ifade edilmiş olsa da kamu ihale hukukumuzun bir noktaya kadar AB muktesebatı ile paralellik arz ettiği ancak hali hazırdaki haliyle, AB mevzuatı ile Türkiye mevzuatı arasında ciddi farklılıklar bulunduğu ifade edilmektedir. Gümrük Birliği’nin moderize edilmesi neticesinde, kamu ihale hukukundaki problemlerin önemli bir kısmının ipso facto (kendiliğinden) bertaraf edileceği de ifade edilmekte ve gelecek yıl ülkemizin:

  • Kamu ihale mevzuatını, imtiyazlar ve özel sektör-kamu işbirliklerini (PPP) de kapsayacak şekilde yeniden gözden geçirmesi gerektiğini ve AB Kamu İhale Direktifleri ile uyumluluk ve şeffaflığı arttıracak yeni adımlar atması gerektiği,
  • AB’ye giriş için ülke eylem planında yer alan bütünleşme takviminde belirtildiği üzere AB mevzuatına aykırı istisnaların kamu ihale mevzuatından çıkarması gerektiğini ve yerli fiyat avantajlarına sebep olan düzenlemelerin ilga etmesi,
  • Kamu İhale Kurumundan ayrı ve bağımsız bir Kamu İhaleleri Gözetim Kurulu oluşturması gerektiği,

tavsiye edilmektedir.

Söz konusu önerileri, ciddi bir şeklide değerlendirilerek ulusal çıkarlarımızı maksimize edecek şekilde düzenlemeler yapmalıyız. Kanaatimizce, kamu-özel işbirliğinin arttırılması gelişmekte olan ülkeler açısından olmazsa olmazdır (sine qua non). Öte yandan, kamu ihale mevzuatında yer  alan istisnalarla ilgili olarak gerekirse bir fayda maliyet analizi yapılmalı (düzenleyici etki analizi)  ve akabinde çıkacak sonuca göre düzenleme yapılmalıdır.

Diğer yandan, yerli fiyat avantajları meselesi ülkemizde son yıllarda artan milli bir sanayi geliştirme çabalarının kamu ihale mevzuatına olan yansımasıdır. Yerli sanayinin teşvik edilmesi son derece hassas bir konu olup, netice itibariyle uluslararası areneda rekabet edebilecek firmaların yaratılması gerekmektedir. Dolayısıyla, teşvik etmek suretiyle bir sanayi devrimi gerçekleştirmek ile teşviklere bağımlı, hasta doğmuş bir sanayi politikası arasında, reel ekonomi politiğinde çizgiler çok ince olabilmektedir. Her halükarda, Raporda yapılan eleştirilerden yola çıkarak ülkemiz ekonomisi için olumlu sonuçlar elde etmeye gayret etmekte fayda var.

 

Raporda, Kamu İhale Kanunuyla (Kanun) ilgili olarak genel olarak AB 2004 direktifleri ile uygumlu olduğu ancak, 2004 direktiflerinin tam anlamıyla iktisap edilmediği, Kanunun bütçe ve harcamaya ilişkin hükümler ihtiva etmesinin, kamu sözleşmelerinin proje yönetim ilkelerine uyumlu olmasını sağladığı belirtilmekte ve fakat Kanunun savunma, güvenlik, istihbarat vb. ihalalerine ilişkin muafiyetlerde olduğu üzere, AB müktesebatı ile uyumlu olmayan hükümler de içerdiğinden bahsedilmektedir. Uyumlaştırmanın bir süreç olduğu göz önüne alındığında henüz ufukta birliğe tam üye olmanın gözükmediği aksine, konjektürel durumun ortada olduğu şu günlerde savunma, güvenlik ve istihbarat vb. ihalelerin stratejik yapıları göz önüne alındığında, bunlara ilişkin istisnaların uyumlulaştırılması sürecinin hassasiyetle takip edilerek, yapılacak kodifikasyonlarda doğru bir zamanlama ile aksiyon alınması gerekmektedir.

Bununla birlikte Raporda, kamu ihale hukukumuzda yer alan yukarıda da değindiğimiz birtakım istisnaların yerine AB 2014 direktiflerinde  yer alan; yeniliği, yerli üretimi ve teknoloji transferini teşvik eden araçların iltibas edilmesinin bir seçenek olarak ülkemiz için masada durduğu ifade edilmektedir ki, kamu ihale hukuku ile bunların desteklenmesinin kazan-kazan durumu yaratacak olması sebebiyle, söz konusu tavsiyenin ciddiye alınması elzemdir. Hatta ve hatta gerekirse yarından zaman çalarak bu konuda işe koyulmak, bizim için muhakkak ki en iyisidir!

Ayrıca Raporda, kamu ihale sözleşmelerinin uygulanmasının izlenmesi hususunda ülkemizdeki durumun son derece tatmin edici olduğunun altı çizilmiştir. Bu noktada alkışlar Kamu İhale Kurumuna (Kurum). Hakikaten Kurum, sistemin performans ve sonuçlarını değerlendirmeye yarayacak istatistikleri düzenli olarak yayımlamakta ve kamu ihale sistemini sürekli olarak geliştirmektedir.

Bu gelişmelere paralel olarak, kamu ihale sözleşmelerine taraf olan kamu kurumlarının kamu ihale sürecinin yönetme kapasitelerinin de sürekli olarak geliştiği ifade edilen Raporda, ülkemizin elektronik platformları kamu ihale sürecinde son derece etkin bir şeklide kullandığı da olumlu olarak belirtilen hususlardan bir tanesidir. Yine de, kamu ihale süreçlerinde bütünlüğü ihlal edebilecek problemleri tespit edecek bir risk belirleme sisteminin geliştirilmesi tavsiye edilmektedir.

Raporda, Sezar’ın hakkı Sezar’a yaklaşımıyla, Kamu İhale Kanunu ile kamu ihale süreçlerine ilişkin olarak benimsenen şikayet ve itiraz sisteminin, hızlı ve etkin bir şekilde ehil kişiler tarafından değerlendirilerek çözüme kavuşturulmakta olması da konuya ilişkin olarak olumlu bir değerlendirme olarak gözümüze çarpmış olsa da, Hukuki Çözümlere ilişkin AB Direktifinde yer alan uyuşmazlık çözümüne ilişkin birtakım hükümlere hukukumuzda yer verilmediğine de dikkat çekilmiştir.

Sonuç olarak, Raporda  ülkemiz kamu ihale hukuku ele alınırken hem nalına hem mıhına vurulduğu, sistemin iyi işleyen yönleri belirtilirken geliştirilmesi gereken noktarına değinildiği ve AB müktesabatı ile uyumluluştrılması bağlamında farklı olan önemli düzenlemelerin altının çizildiği görülmektedir. Bu meyanda, farklılıkların bir kısmı ülkemizin kendine özgü ihtiyaçlarından kaynaklanmaktadır. Bir diğer ifade ile, gelişmekte olan bir ülke olmamızın doğal sonucu olarak kabul edilebilecektir. Yerli sanayinin teşvik edilmesine veya birtakım stratejik kamu sektörlerinin mal ve hizmet alımlarına ilişkin hükümlerde olduğu üzere. Velhasılı kelam Rapordan, kamu ihale hukumuzun  AB müktesabatı ile uyumluluşatırılmasında arada derin vadilerin bulunmadığı fakat, kendi çoğrafyamızdan kaynaklı olarak var olan nispeten küçük engebelerin ise aşılabilme potansiyelinin son derece yüksek olduğu anlaşılmaktadır.

 

 

[1] Nefi’nin günümüze “kaza okları” olarak çevirilen ve hicivlerinin yer aldığı divanının ismi.

Şimdi kayıt olun
Son blog yazılarımızı e-posta ile alın.
Ilker Fatih Kıl

Ilker Fatih Kıl

İlker Fatih Kıl firmamızda kıdemli danışman olarak görev almaktadır. Ağırlıklı olarak enerji, doğal kaynaklar ve maden sektörlerinde regülasyonlar, kamu politikaları, ticaret, WTO, gümrük, çevre ve doğal kaynaklar, dava ve uyuşmazlık çözümü ile birleşme ve devralma alanlarında danışmanlık vermektedir. Firmamıza katılmadan önce Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nda görev yapan İlker Fatih, Türk ve çok uluslu firmalara ve enerji piyasasında faaliyet gösteren firmalara ve kişilere, özellikle küreselleşme ve temel stratejiler (enerji güvenliği), mevzuata aykırılıkların tespiti halinde idari yaptırım uygulama, denetim ve idari yaptırımlara ilişkin çeşitli eğitim faaliyetleri ve enerji sektörüne ilişkin ikincil mevzuat hazırlama çalışmaları, rekabet hukuku, uluslararası küresel enerji güvenliği, enerji politikaları, uluslararası ticaret hukuku, petrol ve doğalgaz hukuku, doğal kaynaklar hukuku, uluslararası ticari işlemler hukuku ve sözleşmeler hukuku konularında destek sağlamaktadır. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 2002 yılında mezun olmuş, Pennstate University, Dickinson School of Law, State College’da yüksek lisansını 2013 yılında tamamlamıştır. Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde doktora çalışmalarına devam etmekte olan İlker Fatih akıcı olarak İngilizce konuşmaktadır.

Tam biyografi